Aşk, uğruna insanoğlu var olduğundan beri kafa tutulan ama aynı kişinin bile aşk üzerine aynı cümleyi ikinci kez kuramadığı, onla da onsuz da yapamadığımız duygu.
Leyla’nın Mecnun’un gözüne çok çirkin olmasına rağmen, dünyanın en güzel kadını gibi göründüğü. Ferhat’ın Şirin uğruna dağları deldiği.
Tüm bu aşklar yanında bir de çağımıza damga vuran, nereden bakarsanız bakın yitik, yarım kalan bir şarkı gibi olan aşklar var. Hani aşk deyince kafamızdaki resme tam olarak uyan.
İşte şimdi o aşklardan birine bakacağız.
Ahmed Arif ve Leyla Erbil
Ahmed Arif bu toprakların gelmiş, geçmiş en büyük şairlerinden biri. Tek bir kitabı ile dilden dile dolaşan efsane bir adam. Duruşu ile şiirleri ile kendinden asla ödün vermemiş bir adam.
Leyla Erbil, O da Türk edebiyatının en önemli kadın yazarları arasında ve öğreniyoruz ki, Ahmed Arif’e tüm o aşk şiirlerini yazdıran aslında Leyla Erbil’e duyduğu büyük aşk.
Onu yıllarca görmeden, sadece mektuplaşarak, içinde yaşadığı bir aşk. Öyle temiz, öyle masum, öylesine imkansız.
Ortadaki duygu öylesine güçlü ki, insan düşünmeden ve şu soruyu sormadan edemiyor. Eğer Leyla Erbil olmasaydı ya da bu aşk, ete kemiğe bürünse idi, bu şiirler çıkabilir miydi?
Leylim Ley isimli kitabında şairin Leylim Ley dediği kadına duyduğu büyük aşkı, ona yazılan şiirleri görüyor ve bir kez daha aşkın muhteşem gücünü görüyoruz.